Almanya’daki Türkiye’den müzik araştırmalarının başında, özellikle 1990’lara kadarki dönemle ilgili “Hayali Türkiye’nin Müziği” kitabı geliyor. Sekiz yıl süren kapsamlı bir alan çalışması sonucu ortaya çıkmış bu kitap yazılışının üzerinden geçen yirmi yıla rağmen hâlâ en önemli kaynaklardan biri.
Kitabın yazarı, uzun yıllardır İstanbul’da yaşayan Alman Müzikolog Martin Greve‘nin hikâyesini kısaca paylaşmaktan mutluyuz.
İngilizce çevirisi Zeynep Beler tarafından yapılmıştır.
Berlin’de yaşıyordum, komşularımın hepsi Türk’tü. Yakın komşuların çocuklarıyla ilişki kurdum. Onlar da “Bu Alman ne yapıyor?” diye merak ettiler. Onlara blok flüt çaldım, sonra da birer flüt hediye ettim. Karşılığında onlar da bana iki kaset hediye etti. Kasetlerin biri Ajda Pekkan ve diğeri Küçük Emrah’ındı. O zamanlar Emrah küçüktü. Her şey böyle başladı.
Biliyorsunuz 1983-84 yılında Alman hükümeti Türkiye’ye dönen ailelere 10 bin Mark veriyordu. Komşularım da bu destekten yararlanarak gitti. Taşınmalarına yardım ederken, beni Türkiye’ye davet ettiler.
Ben Alman gibi düşündüğüm için bunu lafzi almadım, ayıp olmasın diye davete icabet ettim. Böylece ilk defa Türkiye’ye geldim. Önce babamla birlikte Leningrad’a gittim, oradan Türkiye’ye geçtim, epey uzun bir yolculuktu. Tiflis’ten geçip Kars’a gelmemle şok oldum. Sonra güneye devam ettim, Marmaris’e gelince de şok oldum. Kars ile Marmaris aynı ülkede mi? Bir müzik kursuna katıldım. Orada Hafız Burhan gibi eski sanat müziği taş plak kayıtları dinledik. Sonra komşularımdan aldığım kasetlere baktım kasette de sanat müziği yazıyor.
Hafız Burhan ile Ajda Pekkan aynı olur mu? Hayat boyu araştırsam da hiçbir şeyi tam anlamayacağım ama bunun verdiği keyifle de devam ediyorum.
Bu yazı Berlin Yunus Emre Enstitüsü’nün desteğiyle hayata geçirilen #60JahreMusik projesinin bir parçası olarak hazırlanmıştır.