İstanbul ve Berlin’i bir araya getiren projelere istanbulberlin’de her zaman yer var. Bunlardan çağdaş sanat alanında önemli biri, Zilberman Gallery, İstanbul Art Nouveau mimarisinin İstanbul’daki en ünlü örneklerinden biri olan, Mısır Apartmanı’nda ve 2016 yılından beri Berlin’de Charlottenburg semtinde, 1900’lü yılların başında inşa edilmiş bir binada yer alıyor.

Zilberman Gallery’nin kurucusu ve koleksiyoner Moiz Zilberman bu iki şehre ve Berlin’deki konuk sanatçı programı dahil galerinin projelerine dair sorularımı yazılı olarak yanıtladı. 

Kapak fotoğrafı: Zilberman Berlin’in güncel sergisi “İki Göz de İki Ellimde“den, (Both Eyes in My Two Hands)  Sandra del Pilar, “Ben Kimim ve Ne Kadar?” (Who am I and How Much?), 2019

Türkçeden İngilizceye Seniha Özden Tarafından çevirilmiştir.

Moiz Zilberman

Çokulusluluğun Özgünlüğü Sahiplendiği İki Kent

S: Neden İstanbul ve Berlin?

M: İstanbul ve Berlin çünkü her ikisi de, taşıdıkları sosyo kültürel trafik ve dinamik tarih deneyimi ile birbirlerine yaklaşan iki dünya kenti.
Çok ulusluluğun özgünlüğü sahiplendiği, yaratıcılık ve zanaatin birbirine rakip kılınmadığı, disiplinlerin birbirlerine duydukları ihtiyaç seviyesince verimli olup var olabildiği iki kentten söz ediyoruz.
Zilberman İstanbul ve Zilberman Berlin’in de bu organizmada hem iç, hem dış dolaşımı taze, akışkan ve ritmik tutabilmesi kaçınılmazdı.
S: İki şehirdeki galeri alanlarınız arasındaki ilişkiyi anlatır mısınız? Programları farklılaşıyorsa nasıl?
İki dünya şehrini de kendi talepleri doğrultusunda çok kültürlü bir yaklaşım içinde tatmin etmeye yatkın bir proje vizyonumuz bulunuyor.
Zıtlıklar, problemler, kesintiler, yıkımlar ve kopuşlar, her iki kentin de yaratıcılığını, buradaki insanların yazgıları ve davranışlarını ironik bir güvence ile besleyici hâle sokuyor.
Özellikle yaratıcı sektör diyebileceğimiz görsel, işitsel sanatlar ile, mimarlık, tasarım ve sahne – gösteri sanatları, her iki kente de hakim bu devingen alt yapıda kendini dönüştüren bir dinamiğe maruz kalıyor. Bu yönüyle İstanbul ve Berlin galerilerinin sergi programlarına bu geniş, esnek açı ile yaklaşılmaya büyük özen gösteriliyor.
Sözgelimi Ağustos ayı sonuna kadar Berlin’de yer alan ve buradaki galerimizin direktörü Lotte Laub’un küratörlüğünde yapılan “Recurrence” sergisi, bu hâletiruhiyeyi gözle görünür hâle sokuyor.

“Recurrence” sergisinden, Simon Wachsmuth ve Isaac Chong Wai’nin işlerinin yerleştirmesi.

Sergiye yapıtlarıyla Isaac Chong Wai, Elmas Deniz ve Simon Wachsmuth katılıyor. Sergi, bilim, ekonomi ve teknolojinin dramatik şekilde dönüştüğü, ama bir yanıyla da romantik dışavuruma zemin hazırlayan bir sürecin ardından günümüz dünyasının ürettiği yeni ve farklı sosyal, ekolojik ve psikolojik iklimi vurgulayan üç uluslararası sanatçıyı buluşturuyor.

Elmas Deniz, Satın Almak İstediğim Ağaç, HD DVD Video.

S: İki şehirdeki ziyaretçi profiliniz arasında nasıl farklar var?
M: Berlin’in aktif, küresel üretim ve tüketim atmosferi, ortaya konulan etkinliklerin de bu yönde olmasına koşulsuz bir nitelik çıtası yaratıyor.
İstanbul izleyicisinin ise, buna kıyasla Türkiye’nin üretken sanat manzarasını sırtlayıcı, rekabet oranı yüksek ve yerellikten daha fazla beklenti içinde akademik temelli ve genç bir birikimi takip ettiğine tanık oluyoruz.
Bu durumda da, gerek sanat tarihsel, gerekse geleceğe dönük pratikler, kendilerini farklı alanlara odaklamış özel sanat müzeleri ve kuruluşları için birer misyon zemini hâline geliyor. Kurumlar, müzeler, galeriler, sahiplendikleri nesiller ve ürettikleri eylemler üzerinden birbirlerinin varlık alanlarına sınır tayin edebiliyor.

S: Siz de bu iki şehirde mi yaşıyorsunuz? İki farklı kültür sanat sahnesinin nabzını nasıl tutuyorsunuz?

M: Ağırlıkla İstanbul’da ikâmet ediyorum. Ancak sizin de tahmin edebileceğiniz üzere, pandemi öncesinde sıkça Berlin başta olmak üzere dünyanın bir çok kentine fuar, bienal ve sergiler nedeniyle giden biri oldum. Bu süreç bittiğinde dileğim o ki, yeniden Berlin ve öteki adresleri hep beraber ziyaret edebilelim.
Zilberman Berlin Misafir Sanatçı Programı

S: Sanatçılara Berlin’de yaşama ve çalışma fırsatı sunduğunuz konuk sanatçı programınızı anlatır mısınız?

M: Zilberman Berlin’in misafir sanatçı programı, kurumun temsil ettiği sanatçılara yönelik olup, uluslararası ve dinamik bir ortamda beraber çalışma, yaşama ve araştırma yapabilmelerine zemin hazırlıyor.
Zilberman tarafından başlatılan girişim, sanatçıların yerel sanat ortamıyla buluşmaları, fikir alışverişi yapabilmeleri ve uluslararası sanat camiası ile tecrübelerini geliştirmelerini hedefliyor.
Berlin’deki Zilberman binasında süren misafir sanatçı programı, bu galerinin içinde yer aldığı ve 100 yılı aşan ömrüyle dikkat çeken ilk modern sanat galerilerine ev sahipliği yapmış bulunan, şimdilerde ise dikkat çeken çok sayıda güncel sanat galerisinin yer aldığı bir noktada yer alıyor. Sanatçılar da böylece, dikkat çeken bu çevrede kendi işlerini sergileme imkânına kavuşabiliyor. Üç ay süre ile, bu program seçmiş olduğu sanatçılara atölye, barınma ve günlük ihtiyaç gibi konularda katkı sağlıyor. Programımız halihazırda, talep edilmiş başvuruların dışında bir başvuruyu kabul etmiyor.
S: Bu programla ne gibi hedeflere ulaşmayı arzu ediyorsunuz?
M: Bu programın özellikle, seçtiğimiz sanatçıların kişisel etkileşim ve iletişim ağlarını genişletip, yaratı süreçlerini esnetici, sürprizlere ve yeni üretim olanaklarına açık bir altyapı sağlaması, en büyük beklentimiz. Sanatçılarımızın bu koşullarda Berlin’in vadettiği uluslararası birikimle tanışmasının, gerek Berlin, gerekse kendi köken ve kariyerleri açısından büyük kazanımlara vesile olduğuna inancımız tam.
Çağdaş Sanat Öldü Dediğimiz Değerleri Yaşatabilir

S: Bir röportajınızda koleksiyonerlikten galericiliğe uzanan maceranızı “Sanat beni ele geçirdi,” diye özetlemişsiniz. Çağdaş sanat sizi neden heyecanlandırıyor?

M: Çağdaş sanatın, dünyanın içinde bulunduğu zorlu koşullara verdiği sosyal, politik ve ironik yanıtlar, bugün işlemez hâlde olduğunu düşündüğümüz bir çok tıkalı mekanizmanın neredeyse yeniden çalışabilir ve öldü dediğimiz pek çok değeri yaşatabilir olmasına yol açabilecek türden barizlikler ve yeni değerler yaratıyor.
Bu yönüyle dünyadaki çağdaş sanat üretimini gerek beraberinde getirdiği yeni fikirler, gerekse alışıldık onca surete biçtiği yepyeni görme fırsatları bakımından son derece önemsiyorum. Galerinin çizgisini de bu küresel duruşu sahiplenici bir genişlikte tutmaya özen gösteriyorum.
Biricik Mikro-Evrenlerin Temsilcileri Olan Sanatçılara Sahip Çıkılmalı 

S: Gazete Duvar’a salgının etkileri üzerine verdiğiniz röportajda “yerel olana daha derinlemesine odaklanabileceğimiz, daha ince nüanslarla hareket edebileceğimiz bir sanat ortamı olacağını düşünüyorum,” demişsiniz. Yerele odaklanmanın önemi sizin için nedir?

M: Bugün yerel olarak andığımız sanatçılar, ait oldukları özel dünyalarıyla biricik mikro-evrenlerin temsilcileri olarak sahip çıkılmayı hak ediyorlar.
Her bir sanatçı, ilk bakışta aynı noktadan, ya da yan yana bir çıkışla üretiyormuş gibi görünse bile, birbirleriyle neredeyse milimetrik mesafede olmanın verdiği devasa, evrensel ton ve yorum farkı ile, tıpkı astronomi biliminde olduğu kadar büyük sürprizler hazırlayabiliyor.
Bu da bizi, içinde olduğumuz atmosferin analizini daha hassas yapmaya sevk ediyor.
S: Vaktiniz ve istanbulberlin’e katkınız için çok teşekkür ederim.

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bu Başlıkta Daha Fazla - Söyleşi

Fikirlerinizi paylaşın