İstanbul’daki bağımsız yayınevi Siren Yayınları Kurucusu ve Genel Yayın Yönetmeni Sanem Sirer içinden geçtiğimiz dönemle ilgili üç sorumu yanıtladı.

Nasıl etkİlendİn?

Türkiye’de ilk COVID-19 vakası 11 Mart’ta açıklandı. 14 Mart’tan beri Sağlık Bakanlığı’nın mümkün olduğunca evden çıkmaktan kaçınmak yönündeki tavsiyesine uyarak evden çalışıyoruz. Bağımsız bir yayıneviyiz ve başka kurumların sahip olmayabileceği bazı özgürlüklere sahibiz. Kitapçıların kapalı olduğu bu süreyi, yaz ve sonbahar dönemleri için yeni kitaplar ve projeler üzerinde evden çalışarak geçiriyoruz. Hem sevdiklerimizin hem de sektörümüzün iyiliğiyle ve gelecekle ilgili başkalarıyla benzer kaygı ve endişeler duyuyor olsak da, bu zamanı, hem okurlarla iletişim kurmak için ve hem de kendi iş pratiğimizle ilgili yeni yollar bulmaya çalışarak kullanıyoruz.

Ülkende ya da dünyada ne değİşecek?

Şu anda tarihi bir ânın içindeyiz; küresel bir zorlukla karşı karşıyayız. Gezegenimize karşı gösterdiğimiz yıkıcı eğilimler ve sürdürülebilirlik bakımından kafa yormamız gereken çok şey var. (Sürecin esnasında ve sonrasında) ekonomik olarak sarsılacağız ama kriz anları kimi zaman aynı zamanda aydınlanma anlarıdır.

Sanat dünyası ve yayıncılık sektörünün ağır darbeler alacağı kesin ama sanat ve edebiyat, savaşlar, bombalar, doğal afet ve benzerlerini hep atlattığı gibi yine baki kalacak, gelişmeyi sürdürecek. Gerçekten de tek ihtiyacımız olan bu, kalan her şeyi bizim tarafımızdan ya da başkalarınca baştan kurulabilir ya da yeniden inşa edilebilir.

Ne değİşsİn İsterdİn?

Salgınlardan bir şey öğrenmeli miyiz bilmiyorum, yalnızca sağ çıkmak yeterli olabilir, fakat yine de (bundan sonra) tavırlarımızı, icraatlarımızı, başka yaşamları hiçe sayarak doyurduğumuz bitimsiz arzularımızı gözden geçirmek zorunda kalacağımızı ve insanların gezegende yarattığı tahribata dair inkarı bırakacağımızı umuyorum.

Salgının zorlu koşulları altında çoğu insan, günlük istatistiklerini takip ederken kendi ölümlülüğüyle yüzleşme gibi bir deneyim edinmek zorunda kaldı, çoğu kişi sevdiklerini kaybetme ihtimalini içeren yaşam alternatifleri düşündü; böylelikle bize “esas gerekli olanların” ne olduğuna dair algı da yenilendi ki bu, insanın aklını başına getiren bir şey.

Kimse bir istatistiğin içindeki bir sayı ya da unsur olmayı istemez; gerçekten yürek burkan tarafı da bu bu salgının, bunu yaşamak, gerçekleştiği sırada şahit olmak zorunda kalmamız…

Belki iyileşmeye başladığımızda, her yaşamın değerli olduğu bir dünya kurmak adına varolan sistemlerimizin kırılganlığına kafa yorarken bunca eşitsizliği nasıl olup da normalleştirdiğimizi sorgularız.

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bu Başlıkta Daha Fazla - COVID-19

Fikirlerinizi paylaşın