Pamela Cohn’un birçok rolü var… Yönetmen, yapımcı, eğitimci, gazeteci, küratör ve festival programcısı… Ve yazar. 29 yönetmenle röportajlarını derlediği Lucid Dreaming kitabı, yayınlarını ve tarzını severek takip ettiğim bağımsız Amerikalı yayıncı OR Books etiketiyle yayınlandı. Kitaptan, salgının film sektörüne etkisinden, bağımsız film ve sinemalarla Berlin’deki film sahnesini, internet üzerinden gerçekleştirdiğimiz bir aramayla konuştuk.
Zamanda Bir An
S: Öncelikle teşekkür ederim. Barbara Hammer’la ilk röportajını anlatmaya, senin gibi tanınmayan bir blogger’a röportaj vermeyi kabul ettiğinde ne kadar mutlu olduğunla başlıyorsun. Şimdi ben de biraz senin o zaman hissettiğiniz gibi hissediyorum.
P: Ah, Barbara Hammer’ın yanında ben kimim ki.
S: Açıkçası kitabını okumadan önce bu 29 yönetmenin hiçbirini tanımıyordum. Bu kitap deneysel filmlerle ilgili bir kılavuz olarak görülebilir mi?
P: Önerdiğin gibi bir kılavuz olarak görülebilir mi emin değilim. Ancak sanatçıların çok özel deneyimlerini ifade edebilmek için kullandıkları duygusal ve psikolojik yatırımlara bakma şansı diyebiliriz. Bu sanatçıların otobiyografileri, özel kültürel bakış açıları, işlerine duydukları tutkuyu açığa çıkarmak için buldukları yollar, çoğunlukla girift biçimlerde işin içine giriyor.
Bu yüzden de kitap, şu anda bu gezegende yaşamanın anlamına dair bir açıklamaya; hem düşünce hem de duyguların evrensel diline doğru evriliyor. Hiçbir diyalog sona ermiş değil, zamanda bir ana benziyorlar.
S: Kitaptaki tekil seslerden çok keyif almakla birlikte tüm röportajların daha büyük bir resim göstermesinden çok keyif aldım. Okurlar da işin içine girince diyalog devam ediyor.
P: Umarım öyledir. Deneyimlerin çoğulluğu kadar seslerin çeşitliliğini de ummuştum. Benzer konular çeşitli şekillerde ele alındığında bütünleşen bir güç hâline geliyorlar.
Şimdi ve Burada
S: Hepsi kurgu dışı film yönetmenleri. Kurgu dışı filmi nasıl tanımlıyorsun?
P: “Kurgu dışı” gerçekten geniş bir tabir. Ama buradaki bağlamıyla, kurgu dışı etiketi filmi insan deneyiminde, “şimdi ve burada”da temellendiriyor. Filmler uydurulmuş bir hikâye olduklarına dair rol yapmıyorlar. Açığa çıkmaktan da kaçınmıyor. Birçok kurmaca bildiğimiz gibi gerçekliğe dayanıyor. İzleyicinin yoğun ya da görüntü ve sesle kolay ifade edilemeyecek bir şeyin ardındaki orijinal sesi duyabilmesi için bütünlük ve şeffaflık gerekir. Kurgu dışı etiketi aynı zamanda o çalışmaya kurmaca denilse eklemlenmeyecek bir duygusal rezonans ekliyor.
Ücretsiz İçerik Bombardımanı
S: Konuyu içinde yaşadığımız zamana getirmek istiyorum. Gündelik yaşamımızın salgınla birlikte değişmesiyle beraber daha çok içeriği online izleyebilir hâle geldik. Belgesel film festivalleri arşivlerini açıyor, sosyal medya platformları bizi bombalıyor. Sence tekil sesler daha iyi mi duyuluyor yoksa bu biraz kafa karıştırıcı mı?
P: Ben bir karışıklık olduğunu düşünmüyorum. Madalyonun iki yüzü var. Elbette bunun olumlu sonucunu düşünebiliriz. Birinin işini (en azından teoride) daha fazla göz izleyecek, izleyici de sürekli keşif deneyimi yaşayabilecek, ki bu çok heyecanlı.
Madalyonun öbür yanındaysa bu sanatçılar, ya da yaratıcı sektörlerde çalışan her birimiz, her zaman istikrarsızlıkla var oluyoruz.
Kendimizi içinde bulduğumuz bu durumda, ya da herhangi başka bir zamanda, insanların çok az kaynakla devam edebilmesi mucizevi. Bu kadar güzel işlerin bu şekilde ortaya çıkabildiğini bilmekten çıkarılacak çok güzel bir ders var. Diğer yandan işleri ücretsiz sunmakla ilgili süregiden bir tartışma var. Amerikan yerlisi yönetmen Sky Hopinka, kitaptaki seslerden biri, vimeo sayfasını açtı. Bugüne kadarki tüm çalışmaları orada ve bunu sosyal medya hesabından duyurdu. Ama başka sanatçıların ne olursa olsun işlerini herhangi bir karşılık almaksızın vermekle ilgili başka türlü hissettiklerini biliyorum.
Küratörlere Hiç Olmadığı Kadar İhtiyacımız Var
S: Geçtiğimiz on yılda, dizi ve film platformları düşünüldüğünde alışkanlıklarımız çarpıcı bir biçimde değişti. Yine de bir festivale gitmek yalnızca bir filmi sinema salonunda izlemek anlamına gelmiyor, aynı zamanda bu sosyal bir eylem.
P: Gizlilik içinde çalışmaktan memnun olan sanatçılar bile daha büyük seyircilere açlar. Sonuçta duyulmak ve görülmek için çalışıyorlar. Bu nedenle şu anda sezgileri güçlü küratörlere, daha önce hiç olmadığı kadar ihtiyacımız var. Küratör kılavuzluk eder. Kitabımda temsil edilen içeriklerin Netflix ya da Amazon veya içeriğe ödeme yapan başka bir kaynak tarafından gösterilmesini çok isterim. Şu anda bu türden işler için platformlar geliştiren birçok insan tanıyorum ve bu çok heyecanlı. Londra’dan bir yapımcıyla Lucid Dreaming podcast’ı üzerinde çalışıyoruz, konuştuğumuz tüm bu konularda diyaloğu genişletmek için.
Muhtemelen Avrupa’nın En Sanatçı Dostu Şehri
S: Dinlemeyi çok isterim. Son bir soru: Kaliforniyalısın ve Berlin’de yaşıyorsun. Berlin’deki film sahnesi nasıl?
P: Ne ararsan bulabilirsin. Çoğu sinema hâlâ filmleri Almanca dublajla gösteriyor, diğer bir değişle, yazarın sesiyle değil. Bağımsız birçok harika ufak sinema var. Bunlar daha deneysel ve bağımsız filmleri gösteriyorlar. Bence belgesel filmler çekmek için harika bir şehir olmasına rağmen belgesel endüstrisi biçim ve içerik bakımından zamanın gerisinde. Ancak Julia Stoschek Koleksiyonu, Arsenal ve başka galeri alanlarındaki başka küratörler canlı bir sanatsal film kaynağı oluşturuyor. Kino Satellite’da yıllar önce seyyar bir gösterim serisi düzenlemiştim ve Berlin’deki izleyicinin ne izleyeceklerini tam da bilmeseler bile geldiğini görmek çok güzeldi. Burada bir maceraperestlik var. Muhtemelen Avrupa’daki en sanatçı dostu şehir.
S: Berlin’deki ufak sinemalar beni şaşırtmıştı. İstanbul’da onlara pek rastlanmıyor.
P: Birinin onları başlatması gerekiyor. Sanat üretmek gibi ufak bir sinema ya da sergi alanı karşılığını çok iyi biçimde almadan devasa bir iş yükü anlamına geliyor. Bu türden bir yerde küratörlük yapmak da bir sevgi işi. Bence insanların hayal güçlerini besleyen ve başka türlü görme ya da haberdar olma şanları olmayacak şeylere maruz bırakan sürekli yaratıcı akışa katkıda bulunuyor.
S: Teşekkür ederim.