Birkaç sene önce Londra’daki evini, bedeniyle bir video çalışmasında araştıran, Berlin’de yaşayan çağdaş sanatçı Marie von Heyl ev ile ilgili soruşturmama katıldı. “İç (Ütopya)” [Interior (Utopia)] isimli videoyu buradan izleyebilirsiniz.
Görseller Marie von Heyl’in “İç (Ütopya)” [Interior (Utopia)] isimli video çalışmasından kesitlerdir. Copyright © Marie von Heyl
1. Almancada bu kelimeler arasında bir ilişki var: Heim (Ev), Heimat (Yurt) – Geheim (Sır) – Unheimlich (Heimlich: Gizli – Unheimlich: Tekinsiz). Onlar arasında sen nasıl bir ilişki kuruyorsun?
Sigmund Freud’un tekinsiz kavramı, “Heim” ve “unheimlich” kelimeleri arasındaki ilişkiyle oynuyor, çeviride kolaylıkla kaybolabilecek önemli bir bağlantı. Freud’un tekinsiz anlayışına katılıyorum: “Bizi en çok korkutan tuhaftan ziyade sıradanlık içindeki tuhaflıktır.”
Gerçi odaya kapatılmış, diyalektik düşünen biri olarak, geçtiğimiz aylardaki gibi, mutlak tuhaflıktaki sıradanı bulmanın kendisi, daha da tekinsiz değil mi diye meraklanmadan edemiyorum.
2. Gaston Bachelard, Mekanın Poetikası’nda evi, insan ruhunu analiz etmek için kullanır. Çünkü;“ruhumuz bir konuttur ve ‘evleri’, ‘odaları’ hatırlayarak kendi içimizde “konaklamayı” öğreniriz.” Ev ve beden arasındaki bu analoji sana neler düşündürüyor? Ya da senin için evin nasıl imgesel bir genişliği var?
Vilém Flusser bir yerde (mağaranın karşıtı olarak) evi felsefi düşüncenin başlangıcına koyduğunu yazmıştı. Çünkü ancak duvarların tanıtımıyla içinde yaşadığımız yapıların dışını hesaba katabiliyoruz, bu da analiz için ön şart. Sanırım ev ve beden arasındaki metafor, düşüncelerimizin bizim de dışımıza seyahat etmesine izin veriyor.
Dünyayla etkileşim hâlindeki kendimizle ilgili düşünmek için ev gibi metaforlara dönmek dilin ve kavramsal düşüncenin kendisinin, fiziki bir varlık olma deneyimiyle yapılandırıldığını gösteriyor.
Bachelard, ruh/beden ayrımını metaforuyla yeniden üretse de bunu çok güzel bir biçimde baltalıyor aynı zamanda. İki yazarı da evime akşam yemeği için kabul ederdim (bulaşıklara yardım ettikleri sürece).
3. Göçmen krizi ve şimdi küresel bir salgın sonrasında yuva, yer, yurt kavramları nasıl değişti, değişiyor?
Yalnızca kendi (oldukça ayrıcalıklı), başını sokacak bir evi olan pozisyonumdan konuşabilirim. Bu açıdan, bana öyle geliyor ki, salgın sırasında eski “lanetli ev” kavramı tuhaf bir şekilde yeniden geçerli hâle geldi. Karantinanın ilk haftaları, ekranlar aracılığıyla evime giren tüm o (çoğunlukla yabancı) insanların yüzleri ve sesleri gitmek bilmiyor gibi geliyordu. Görüntü ve diyaloglardan parçalar, konuşma bittikten sonra bile bir yere kaybolmuyordu. Bu beni şaşırttı, video görüşme yeni bir teknoloji değil sonuçta.
Şunu düşündüm: İş yeri ve ev arasında mekik dokumak gibi sıradan bir şey, o günün hayaletlerinden kurtulmaya yardım eden, bir tür şeytan çıkarma işlevi görüyor olabilir mi? Ve eğer öyleyse, sanal alemdeki hayaletleri korkutmak için yeni şeytan çıkarma ne olabilir?
EK: Video işinin ismi neden “İç (Ütopya)”?
Videoyu çektiğim sırada modernizmin, daha iyi bir insanlığa mimari aracılığıyla ulaşılabileceğine dair ütopyacı vaatleri çok ilgimi çekiyordu. Le Corbusier’nin ortalama insanı, “Modulor”, binalar için, insan ölçüsü olarak hizmet ediyordu.
Var olmanın/ikâmet etmenin, bu ideal tarzına dair normatif yaklaşıma içkin bir yanlışlık var. “İç (Ütopya)” bu yaklaşımın tatmin ediciliğini göstermekle oynuyor ama aynı zamanda (fiziki anlamda) içine sığmak için mücadele ediyor.